Geçtiğimiz ay Runtalya‘ya katılmak üzere Akdeniz bölgemizin incisi Antalya‘ya gittik. Antalya’ya gittik diyorsam öyle usul usul sessiz sedasız gitmedik ey okuyucu. Aşk, şehvet, ihtiras.. Yok yok şaka la şaka; bildiğin hırsızlı mırsızlı macera filmi tadında yaşananlar…
Kahramanımız (yani ben) saat 04 sularında arkadaşlarını tek tek toplamak üzere yola çıkar. İlk durağı Kadıköy’dür. Boğa’nın oradaki ışıklarda arabasını park eder. Dörtlüleri yanıyordur. Kapıları da kilitlidir. Arkadaşının gelmesini bekleyen kahramanımızın gözüne Bahariye’den aşağı inen bir adam takılır. Adam yalpalayarak yürümektedir. Kahramanımız önce adama sonra saate bakar. İçinden sarhoş herhalde der ve beklemeye devam eder. Ama durum hiç de düşündüğü gibi değildir. (gerilim filmi müziği girer)
Adam önce sağ kapıya yaklaşır. Arabadan içeri bakar. Sonra arabanın önünden kahramanımızın yanına gelir. Kahramanımız tedirgin olmuştur. Göz ucuyla adama bakar ve adamın elinde demir bir levye olduğunu görür. Dehşete kapılan kahramanımız hızla gaza basar. Saniyeler için gördükleri nedeniyle korkuya kapılır: Yukarı kalkan bir levye, park halindeki araçlarından fırlayan taksi şoförleri ve arabasının arka camına doğru inen bir levye…
Üzerinden zaman geçtiği için rahatlıkla yazabiliyorum. Ancak oldukça korkutucu bir deneyimdi. Uzunca bir süre kendime gelemedim. Eğer bu Antalya seyahati olmasaydı – evet belki başıma gelmeyecekti – daha uzunca bir süre de etkisinde kalacaktım. Bu hikayeyi de anlatmamın sebebi güvenli olduğunu düşündüğümüz yer ve zamanlarda bile başımıza bir şeyler gelebileceği. Paranoyaya kapılmadan tetikte olmalı ve soğukkanlı davranmalı. Özellikle büyük şehirlerde yaşayan bir kadınsan ey okuyucu kendine çok dikkat et.
Neyse Antalya hikayemize geri dönelim. Sanırım toplumsal mesajı aldın ey okuyucu 🙂
Sabah 7 sularında Antalya’ya vardık. Çok sevdiğimiz bir ağabeyimiz bizi karşılayınca inanılmaz mutlu olduk. Çünkü havaalanından Konyaaltı Plajının oraya gitmek bir zulüm 🙂 Aşağıdaki haritadan uzaklığı ölçebilirsin 🙂 Sola doğru haritayı ilerlet. Mavi pini buldun mu? Hah tam da orası işte ey okuyucu…
View Antalya, Turkey in a larger map
Önce otelimize gittik. Tipik check-in sorunsalı ile karşı karşıya kaldık. Biz de ne yaptık? Bıraktık bavulları çıktık otelden. Başladık yürümeye… Konyaaltı plajları hizasında hafif serin ama üşütmeyen gri bir havada.. Sabah kahvesi gelenler için kısa bir Starbucks molası verdik 🙂 Gelsin Chai Tea Latte‘ler gitsin Hot Chocolate‘lar. Enerjimizi topladık yürümeye devam dedik. Yürü yürü yürü yolun sonunda Minicity’e vardık.
Minicity adından da anlaşılacağı üzere şehir simgelerinin minyatürlerinin yer aldığı bir alan. İstanbul’da Miniaturk var ya hah işte ondan ey okuyucu 🙂 Hızlı bir Türkiye turu yaptık ve yaklaşık 15 dakika içinde turu tamamladık. Parkura bir de küçük gölet eklemişler. Tadından yenmez. Üzerinde de yemek alanı var. Hava güzelse eğer keyifle yemeğini yiyebilir; çay kahve içebilirsin. Biz ne yaptık? Tabi ki orada yemek yemedik. Geldiğimiz yolu aynen geri yürüdük. Acıkmaya başlayınca da ilk gördüğümüz yere girdik: McDonald’s a 🙂
Baktık yürüyerek olmayacak araba kiraladık. Fuat Bey sağolsun bize çok yardımcı oldu 🙂 Güzeller güzeli 2014 model otomatik vites Lancia Ypsilon verdi. Arabaya aşık oldum diyebiliriz. Hatta kızlar yüzüme nur indiğini söylüyorlar arabayı kullanırken.. Artık kendi arabamı değiştireceğim zaman ne alacağımı biliyorum.
Arabayı alınca Konyaaltı Plajı’ndan kendimizi Kale tarafına oradan da Lara’ya attık. Söz konusu dört hatun olunca AVM ziyareti kaçınılmaz oluyor. Runtalya bahane Terracity AVM şahane dedik. Kendimizi – Runtalya koşucu setini almak için- Terracity AVM’ye attık.
Çantalarımıza ek başka şeyler de alınca arabalı olduğumuza şükrettik. Dediğim gibi kadınlar ve AVM’ler.. 🙂
Oradan çıktık ve otelimize döndük. Malum sabah macerası beni o kadar yormuş ki odaya girer girmez uyudum. 🙂 Ama kızlar otelde sauna, havuz vb. keyfi yaptılar. Oldukça memnun kaldıklarını söyleyebilirim. Yolu Antalya Crowne Plaza‘dan geçecekler kulağınıza küpe olsun.
Sabah kahvaltımızı yaptık, çantaları topladık. Koyulduk yola. Runtalya’da koştuk dersek yalan olur. Bizim yerimize bir arkadaşımızı bıraktık. O bir kısmını yürüdü. 🙂 Biz de günü değerlendirelim, gezelim tozalım dedik. Önce kale içine oradan da Düden Şelalesine gittik. Düden şelalesi insanın için huzur veriyor. Bu nedenle mutlaka git gör derim. Gidemezsen de aşağıda fotoğrafları var.
Havaalanına gitmeden önce Konyaaltı Plajı’nın orada Lara Balıkevi‘nde yemek yedik. On numara beş yıldızdı ey okuyucu. Yolun düşse de düşmese de mutlaka git. Benden sana tavsiye eğer balık yiyeceksen – ki biz mezelerle tıka basa doyduk- balığı pişirmeleri için garsonlara işaret et. Yoksa balığını daha çok beklersin. Söylemeden balıkları pişirmiyorlar Antalya’da. Bu da sana kıyağım olsun.
Anlayacağın Pazar günümüzü bol bol gezerek geçirdik. Vakit arabayı teslim edip, havaalanını gösterdiğinde hepimizi derin bir düşünce kapladı. Acaba dönmesek mi? Yarın işe kim gidecek? Bir daha mı gelsek? Buraya yerleşsek mi? …..
Diyeceğim o ki okuyucu Antalya’yı Gezdim Gördüm…
Sana Antalya gezimizden bir kaç kare ey okuyucu… Olur da görmek istersin gidemezsin; ara ara aç bak diye 🙂